Yönetmekten bahsedince önce bir sistemin var olması gerekir. Sistemin ise bir amaç doğrultusunda hareket ediyor olması gereklidir, falan filan. Lider ve liderlikten bahsedilebilmesi için yönlendirilebilecek bir sistemin var olması gerekir. Sistem konusuna daha önceki yazılarımda değinmiştim.
Lider nedir, yönetici nedir, ikisi arasındaki farklar üzerine yıllardır yazılır. Liderlik üzerine ve yöneticilik üzerine bilimsel literatür de mevcut. Bu yazıda bunları tekrarlamak gibi bir niyetim yok. Bilimsel literatürü merak edenlerin arayıp bularak bu konuda yazılmış kitapları okumalarını öneriyorum, her zamanki gibi. Bu yazıda iş yaşamımda / pratikte gözlediğim olmazsa olmazlar ve veya hatalı yaklaşımlardan süzülenler var. Lider şöyledir, yönetici de böyledir gibi ayrımlarda bulunmayı da düşünmüyorum zira bu ayrımın yapay olduğunu düşünüyorum.
Sistem alt sistemlerden oluşur ve alt sistemler de kendilerine biçilen amaç(lar) doğrultusunda hareket etmek durumundadırlar. Liderliğin en önemli özelliklerinden olan rol model olmak gerekliliği bir alt sistemin başında bulunan yöneticinin de görevidir sistemin başında bulunan kişinin olduğu kadar. Bu kişilere ister genel müdür densin, ister birim şefi, müdür…
Yönetici olmanın en temel gereklerinden birisi yapılacak bir faaliyeti planlamak, uygulamak ve veya uygulanmasını sağlamak, izlemek, kontrol etmek ve gerektiğinde ince/kalın ayarlar yaparak faaliyetin plana uygun gerçekleştirilmesini sağlamaktır ki amaca ulaşılsın. Bu cümlenin özü ünlü PUKÖ çevrimi. Nereden geldik şimdi birden Deming’in PUKÖ’ (PDCA) sü ve toplam kalite yönetimine! Ama böyle işte! Bir faaliyeti planlamayı, uygulatmayı, izlemeyi, kontrol edip önlem almayı beceremeyen birine “yönetici” diyemiyoruz. Peki ama bu aynı zamanda “Lider” için de gerekli değil mi?
Liderlik ve lider konusunda pek meşhur bir tartışma konusu şudur: “Liderlik doğuştan mı gelir, öğrenilir mi?” Efendim, “Yöneticilik doğuştan gelen bir özellik midir?” diye de sorulabilir. Her iki sorunun da yanıtı kişisel özelliklerin önemli olduğu ama öğrenmenin ve şartların da etkili olduğu yönünde. Bazı kişisel özellikler yeterli değilse çok iyi tasarım mühendisi olunabiliyor da bir tasarım ekibi yönetmek mümkün olmuyor bir türlü. Bazı olayların zaman içinde bir araya gelmesi sonucunda bir sistemin tepesinde olunabiliyor ama, bazı kişisel özellikler yetmediğinden lider/genel müdür/müdür olmak mümkün olmayabiliyor alınan bir sürü eğitime rağmen, o koltuk işgal edilse bile. Zor bir durum ve zor konular…
Liderlik, yöneticilik sopa sallamaktan ibaret değildir, orkestra şefliğinin olmadığı gibi…
Diyelim sizde lider/yönetici özellikleri var doğuştan; ancak şartlar elvermezse elden bir şey gelmeyebilir. İş dünyasında mevcut olumsuz bazı şartlar bunlarla kısıtlı olmaksızın aşağıdakiler olabilir örneğin:
- Eğitim, öğrenime sözde açık bir organizasyon
- Çalışanların tarafsız ve somut kanıtlarla izlenmemesi
- Bir üst pozisyonda iyi yetişmiş bir yöneticinin var olmaması
- Sağlam yetki ve sorumluluk dağıtımının olmaması
- Dedikodu çekiştirme, taraf tutma, ayrımcılık vb
- Ekip ruhunun olmaması
- Astın yaptıklarını kendileştirme
- Üstlerin astlarının kendilerinden daha becerikli, akıllı olmasından korkmaları
- Koltuk kaybetme korkusu
- Pozisyonun gerektirdiği niteliklere sahip olmayan ancak o pozisyonu işgal eden personel
- Statükocuların varlığı
- Astını kendi üstüne şikayet etme
- Her şeyi bilen, açık fikirli olmayan üstler
- İyileşmeye kapalı ortam
Ne kötü şeyler değil mi?
Liderin nasıl birisi olduğu, nasıl davranacağına dair düşünenler için şunu söyleyebilirim: Liderliğin olduğu bir ortamda yukarıdakiler olmaz, veya etkileri en aza indirgenmiş olur.
Cemil Can Aytimur’un tetiklemesiyle haftalar önce bu yazıya başladığımda aslında niyetim liderlik üzerine daha değişik bir şey yazmaktı. Genç Aytimur’a teşekkür ediyorum. Ancak yazı kendine kendine yürüdü gitti ve bu gün burada bitti.