Türkiye’den Kalite Manzaraları 4 : Kalite Derneği ve Sonrası…Bureau Veritas

30 yılı geçen meslek hayatımda çalıştığım 5 kuruluşun ikisinde geçirdiğim yılların benim için üniversite yıllarım kadar verimli geçtiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Bu iki kuruluş Arçelik A.Ş. ve Bureau Veritas‘dır.

Arçelik ‘de 1982-1986 yılları arasında çalıştım buzdolabı işletmesinde üretim mühendisliği şefi olarak. Bureau Veritas’da ise 1995 başından, 1999 un Nisan ayına kadar İzmir Ofis Müdürü (veya Ege Bölge Müdürü) olarak çalıştım. Arçelik’deki görevim bırakın kalite yönetimini, kalite kontrolle ilgili bile değildi. Bir endüstri mühendisinin iştigal alanının ne olması bekleniyorsa, o işlerle ilgilendim birimimdeki 7-8 mühendis arkadaşımla birlikte. Çok daha sonraları bu işlerin tamamının sistem problemleri ile ilgilenmekten başka bir şey olmadığını anladım. Bu yılların sonucu 1990 yılından itibaren yaşantıma pozitif olarak yansıdı.

1990’dan itibaren Kalite Güvence Müdürü olarak Vestel (eski) de çalışırken Kalite Derneği’nin çalışmalarına dahil oldum ve bütün iş yaşantım değişti. Arçelik yıllarımda Kalite Kontrol ile ilgilenmememe karşın, aslında orada bir çeşit kalite yönetim sistemi içinde yer aldığımı Vestel’de toplam kalite yönetimi için araştırmalar yaparken ve hemen sonra Kalite Derneği’ne dahil olduktan sonra anladım. Bu yıllarda, bırakın toplam kalite kontrolu, kalite güvenceyi falan, ülkede kalite kontrol yönetimi dahi tam olarak anlaşılmamış durumda idi. (Önde gelen bazı kuruluşların kalite kontrol uygulamalarını hariç bırakabiliriz…)

Bu yazı dizisinin daha önceki bölümlerinde (Türkiye‘den kalite manzaraları 1,2 ve 3) 1990 dan sonra Ege bölgesinde bireysel olarak kalite yönetimi için çabalarım ve KalDer için çalışmalarımdan yer yer bahsetmiştim. 1990 yılında Kalite Güvence Müdürü olarak işe başladığım Vestel’de bana görevimin toplam kalite yönetimi esaslarını uygulamak olduğunu söylemişti bağlı olduğum yönetici (Lucky Goldstar’ın firmadaki temsilcisi).

İlk defa duyduğum bu konuda ASQC‘ye ( sonra ASQ, ABD Kalite Derneği) yazarak kitaplar istedim (faks çektim, e mail falan yoktu o yıllarda) Türkiye’de bu konuda yayın yoktu, bir kaç kişi dışında bilen de yoktu; o bir kaç kişiyi dernekdeki çalışmalarım yoğunlaşınca öğrendim. Profesör İbrahim Kavrakoğlu ve ekibi o sıralarda Şişecam bünyesinde toplam kalite yönetimi ve kalite çemberleri konusunda bazı çalışmalar başlatmışlarmış o yıllarda. Arçelik’de çalıştığım yıllarda da kalite çemberleri çalışmaları başlatılmıştı. Daha sonraki yıllarda insanlar hiç çekinmeden kalite çemberlerinin ve toplam kalite yönetiminin bizim kültürümüze uygun olmadığı, Japonlara özgü olduğu, ABD ve diğer batı ülkelerinde de tutmadığına vb ilişkin yazılar yazdılar. Bu cahilane yazıların nedenleri, yazanların konuyu hiç bilmemeleri ve kalite çemberlerinin ülkemizde de, diğer yerlerde olduğu gibi, sadece bir kalite iyileştirme aracı olarak ele alınmış olmalıdır. Kalite çemberlerinin çıkış ve uygulama nedenlerini öğrenmek için birazcık araştırma yapmak yeterli idi oysa.

İlerleyen yıllarda dilimize de çevrilen K. Ishikawa’nın “What is Total Quality Control” adlı kitabını okuyanlar bu konuda ilk elden bilgi sahibi olurlar. Ishikawa kalite çemberlerini başlatan kişi olarak TKY tarihinde saygın bir yer sahibidir. Kalite Çemberleri, çalışanların iş başında uygulamalı olarak eğitilmeleri için ortaya atılmış bir yöntemdir. Gönüllülük başta olmak üzere belirli kural ve yöntemleri vardır. Bu yöntemlerden birisi de istatistiksel tekniklerin kullanılmasıdır.

İstatistiksel teknik deyince, şu anda sadece ve sadece “7 basit istatistiksel yöntem” i kastediyorum. Bu 7 basit yöntem ile pek çok şey yapılabilir. Üretim, satış, satınalma, ürün kalitesi vb veriler analiz edilebilir. Bazı meslek dalları için yüksek öğrenim yıllarında istatistik dersleri mecburidir, bazıları için değildir. Ne olursa olsun, yönetici basamaklarına adım atıldığında, istatistiksel yöntemlere aşina olmak, onları bilmek elzem hale gelir. İstatistik bilmeden ölçemez, izleyemezsiniz; izleyemez, ölçemezseniz ne durumda olduğunuzu bilemezsiniz! Bu yöneticilik değildir!

1990 yılından itibaren aklımda kalan en şiddetli yönetim zaaflarından birisi sahada çalışan mühendislerin ve yöneticilerin çoğunun istatistiksel yöntemleri (7 basit istatistiksel yöntem) bilmemeleri, kullanmamaları oldu. Merak edenler nette arayarak bu yöntemleri bulabilirler. KOSGEB ve MPM nin de bu konuya ilişkin yayınları yıllardır vardır; her fırsatta bu yayınların reklamını yaparım, eğer kendim bu yöntemleri gösterecek bir durumda değilsem.

Bir yandan dernekdeki faaliyetlerimin hızı ve yoğunluğu, diğer yandan ASQC’den getirtmeyi bağardığım kitaplarla bilgi birikimim göreceli olarak arttı. Etrafımızdaki diğer fabrikaların, tesislerin kalite kontrol yöneticileri ile görüşmelerimiz başladı. ISO 9001:1987 belgelendirmesine ilişkin olarak TSE’nin de gayretleri ile ortalıkda haberler uçuşuyor, ülkenin önde gelen firmalar ISO 9001 belgelerini aldıkça gazetelerde resimler, yazılarla duyuruluyordu. O sıralarda henüz TSE ISO 9001 belgesi resmi ihalelerde şart koşulmuyordu. Bu saçmalık daha sonra ortaya çıktı ve sistemi resmen laçka etti…ISO 9001 sistemi uygulamaları gönüllülük esasına dayalıdır. “Belge”, ticaret için zorunluluk haline getirilirse belge ticaretinin ortaya çıkması kaçınılmaz idi. TSE bir yandan kalite yönetimi hareketini yaygınlaştırmaya çalışırken, belgelendirmelerin tamamını da kendisine yönlendirecek şekilde bir pozisyon almış oldu. Bundan daha önce “ithalat yapan firmaların TSE ISO 9001 belgesi almasının zorunlu olduğu, yoksa ithalat yapamayacakları veya gümrüklerde problemler yaşanabileceği” balonu vardı ki , bu paniğe yol açmıştı adeta… Bilinçli veya bilinçsiz, bu durumların ortaya çıkmasında en etkin taraflardan birisi olan TSE bile daha sonraları sistemin laçkalığından şikayetçi oldu ama iş işten geçmişti artık. O yıllarda gümrükde zorluk yaşamamak için TSE den de ISO 9001 belgesi almak nerede ise adet haline gelmişti, yabancı bir kuruluştan alınan belgenin yanısıra…İhale şartnamesinde olduğu için 10 gün içinde ISO 9001, ISO 14001 veya ISO 22000 belgesine ihtiyacı olanlar kendilerine bu belgeleri satacak firmaları da pazarda buluvermeye başladılar kısa zamanda. Bu durum 1995 den itibaren başladı ve gittikçe yükselerek bugünlere kadar geldi. Şimdi durum o kadar laçkadır ki, para ile belge satan belgelendirme firmaları dahi “para ile belge satıyorlar” diye birbirlerini çekiştirmektedirler, bir yandan da satışa devam ederken…İşin daha kötüsü, buralarda çalışanlar da, başkasını (doğruları) görmedikleri için, kendi yaşadıklarını bu sektörün doğrusu olarak kabul etmekte, savunmaktadırlar. Ne acı! Bu konuya, ileride 1995 ve sonrasına geldiğimde tekrar döneceğim.

Manisa organize sanayi bölgesindeki komşu fabrikalardaki görüşmelerimiz yayıldı ve İzmir Bornova‘daki bazı tesislere kadar uzandı. Bunların içinde Cevher Döküm (Vecihi Gürses), Pınar Süt, daha sonra Arçelik Süpürge fabrikası da var idi. Manisa organize sanayi bölgesinde ise İnci Akü, Çukurova Kimya ilk aklıma gelenler. Not almadığımız veya almışsak bile şu anda bende olmadığından diğer firmaları anımsamıyorum ne yazık ki. Bazı toplantılarımızın mevcudu 10 kişiyi geçerdi. Vecihi Gürses, Deniz Gürses, Gonca hanım (İnci Akü’den) aklımda kalanlar, diğerlerinin adları yok? (tesadüfen o gruptan bu blogu okuyan ve “ben de oradaydım ” diye yanıtlayan olursa, isimlerini memnuniyetle ilave edeceğim)

Bu grubumuz bir çeşit çalışma grubu gibi idi. Herkesin derdi aynı idi. ISO 9001:1987 için dokümantasyon nasıl hazırlanır, uygulamalar nasıl olacak, maddeler nasıl yorumlanacak? Hepimiz elimizden geldiğince birbirimizin sorunlarına çözüm bulmaya çalışırdık. Benim kendi şirketimdeki dokümantasyon çalışmalarını bu çabalarda destekledi ve dokümantasyon modelini ortaya çıkardığım an paylaştım. Daha sonra bu model Kalite Derneği eğitim programına girdi arkasından da kitap olarak yayınlandı.

Bizim grup çalışmaları sürerken ( her ay bir gün bir fabrikada toplanıyorduk) bir gün bir arkadaşımız İzmir Makine Mühendisleri Odası’ nın kalite platformu adlı bir şey kurduğunu söyledi. Bizim grubun çoğunluğu makina mühendisi idi, ve bazılarının da oda ile organik bağları vardı doğal olarak. Oda yönetimi bizm gruptan haberdar olmuş ve birimizin temsilci olarak gelip Oda’nın bir kalite platformu toplantısında, katılımcılarla fikir paylaşmasını vb arzu ediliyor. Bizim grubun, dernekte de aktif olduğum için, görüşü benim gitmem oldu ama ben buna pek sıcak bakmadım. Şimdi adını anımsayamadığım bir firmada kalite müdürü olan Deniz Gürses arkadaşımıza rica ettik, yanlış anımsamıyorsam, gidip duruma bir bakmasını. Bir sonraki toplantıda Deniz beye durumu sorduğumuzda şunu öğrendik: Deniz bey Oda’ya gitmiş, gayet güzel karşılanmış, orada bulunan ve kalite platformunu ortaya çıkaran arkadaşlarla tanışmış ve düşünmüş ki, biraz sonra başlayacak olan platformda çıkıp konuşacak ( Zaten o düşünce ile çağırılmıştı) Bu düşünce ile, sorulan soruları yanıtlamış, toplantılarımızda paylaştığımız bilgileri paylaşmış…(bunda yanlış yok, çünkü herkesle paylaşım içindeydik) Oysa, o toplantı başlamadan önce Deniz bey ile sohbet eden görevli, toplantı sırasında Deniz beyi hiç konuşturmadan, sanki söylediklerinin hepsi kendi deneyimi ya da bilgi birikimi imiş gibi anlatmış ve bitirmiş. Deniz bey buna üzülmüştü ve haklıydı. Bizim gruptan da hoşnutsuzluk ifadeleri yükseldi. Bizden isteselerdi, oraya 3-5 kişi gider, katılımcılarla her şeyi paylaşabilirdik; ancak, birisinin bizden birşeyleri alıp, bizi de yok sayıp Oda’nın toplantılarına gelenlere aktarması hoş değildi. Bir daha Oda ile hiç münasebetimiz olmadı, benim de kişisel olarak olmamıştır bugüne kadar.

Bu toplantılardan ben bir gün Kalite Derneği’nin genel sekreteri Selim Güven’e bahsettim. Sanırım o da bir toplantıya katıldı. Gene bu grubun arzusu ile Manisa Organize Sanayi Bölgesinde ISO 9001:1987 için bir seminer düzenledik, yılını tam anımsamıyorum 1992 olabilir? Arçelik’de o zamanlar Kalite Planlama Şefi (Şimdi yanılmıyoram Kalite Sistemleri Müdürü) olan Bahadır Akın (benim üniversiteden 3 sınıf büyüğüm) Manisa’ya gelerek eğitimi verdi. Çok ilgi gördü bu seminer.

Kalite Derneği’nin İzmir Şubesinin kuruluşunun temellleri, işte bu grubun çalışmaları ile atıldı.

Bütün bunlar olurken çalıştığım tesislerdeki uygulamaların gözden geçirilmesi ve dış destek için yönetimi ikna etmeyi başardım. Bunun için İstanbul’a giderek Kalite Derneği aracılığı ile tanıdığım S&Q Mart ve Bureau Veritas yöneticileri ile görüştüm. Daha sonraki yıllarda birlikte çalışacağım Sinan Polater ile Bureau Veritas’a (BV) yaptığım ilk ziyarette tanışmış oldum. Sinan Polater, bu ülkede kalite yönetimi konusunda güzel işler yapmış olup yapmaya da devam etmektedir. Bazı tesadüfi olaylar neticesinde bu dış destek S&Q Mart’dan alındı; topu topu iki gün sürdü çalışma ve Danimarkalı bir uzmandı gelen. İstanbul’a dönünce kısa ve özlü bir rapor gönderdi. Rapor, ISO 9001:1987 uygulamasına ilişkin olarak benim haftalardır söylediğim herşeyi doğruladığı için hoşuma gitti, daha fazlasını beklediğim için de memnun kalmadım. Gene de, bir “uzman” ın raporu her zaman iyi idi sonuçta.

1992 Sonbaharına kadar iç denetimler, belgelendirme denetimleri, denetçi, baş denetçi vb kavramlara aşinalığımız arttı. Dernek genel sekreteri olan Selim Güven bir Siemens kuruluşunda Kalite Güvence Müdürü idi o sıralarda. Bir başdenetçi/denetçi eğitimi açılmasının mümkün olduğundan bahsetti bir görüşmemizde ve katılmak isteyip istemediğimi sordu. Tereddütsüz, “evet” dedim. Sonradan Selim’den öğrendim ki Siemens’in İngiltere kolundaki bir tesisin Kalite ve Eğitim Müdürü (Ivon York) , aynı zamanda BSI ‘da (British Standard Institution) tescilli denetçi/başdenetçi eğitimcisi imiş. Bir toplantıda Selim Güven Dernek faaliyetlerinden bahsedince eğitim konusu gündeme gelmiş… Eğitim 1992 Ekim ayında Abant’da 5 gün olarak düzenlendi. 20 kişi idik. O eğitime katılanların bir kısmı, daha sonraki yıllarda yönetim sistemleri dünyasında çalışmaya ve ilerlemeye devam ettiler, danışman oldular, profesyonel baş denetçi oldular, firmalarında yönetim kademelerinin üst basamaklarına tırmandılar. Bu katılımcılar Türkiye’de toplam kalite yönetimi, kalite sistemleri konularında ilk çalışmaları formal olarak başlatan, ilerleyen yıllarda bu konuda büyük emek harcayan insanlar olmuşlardır. Bu grupta müdürler, şefler, mühendisler, serbest çalışanlar vardı ve büyük kısmının arasında sağlam bir kaynaşma oldu. Bu grup içinden büyük bir kısım, daha sonra derneğin eğitimcileri arasında yer aldılar, Ulusal Kalite Ödülünü ortaya çıkaran üyeler bu gruptan çıktı ve nihayet ilk ödül değerlendiricisi eğitiminin katılımcıları da bu gruptan çıktı.

İşte bu dönemde Bureau Veritas ile kendiliğinden bir ilişki tekrar kuruldu. Ulusal Kalite Ödülü programı ilerleyince o zaman ki adı ile BVQI’ın Türkiye ofisinin başına geçen Serdar Uzel ile tanıştım, sonra da arkadaş olduk.

Bureau Veritas Quality International ve Bureau Veritas o yıllarda iki kardeş firma idiler ve belgelendirme faaliyetlerini BVQI yürütüyordu. Böylece o zamanlar ülkemizde faaliyet gösteren belgelendirme firmalarının hepsini duymuş ve bazıları ile de tanışmış durumda idim: BVQI, SGS ( Vestel’de ve Arçelik’de belgelendirme denetimleri), NQA, DQS. Ben Vestel için belgelendirme kuruluşu arayışı içinde iken (sanırım 1991 olmalı) henüz TUV (ler) ortada yok idi. O kadar yok idiler ki, şunu anlatmadan geçemem!: Selim Güven’den aldığım istihbarat ile (bir ) TUV’ ün Almanya ofisini telefon ile arayıp ISO 9001 belgelendirmesi yapabildiklerini ve akredite olduklarını öğrendim. Bana İstanbul’da bir ofisleri olduğu, onlarla da görüşebileceğim vs söylendi. O ofisin ( TUV’un İstanbul’da kurulu bir şirketi miydi, şube miydi anımsayamıyorum ama kazan/kaynak kontrolları, kaynakçı sertifikasyonu vs de yapıyordu) yöneticisi de tesadüfen bizim genel müdürün arkadaşı olduğu ortaya çıktı ben anlatınca durumu. Uçağa atlayıp İstanbul’a ofis yöneticisini görmeye gittik Levent’deki ofisinde. Nazik ve ilgili yöneticiye ben durumu anlattım. Yönetici o kadar bi haber idi ki, bana yanlış bilgi almış olduğumu, öyle ISO 9001 falan yapmadıklarını, hiç duymadığını kaynak, kazan kontrolu (klasik TUV faaliyetleri) konularında çalıştıklarını söyledi. Kendisine Almanya’dan görüştüğüm yetkilinin adını ve telefon numarasını vererek konuşmasını söyledim. TUV ile formal ilişkimiz başlamadan bitmiş oldu böylece ve bir daha da hiç olmadı! Bizim bu görüşmemizden sanırım 6-7 ay sonra TUV sistem belgelendirme operasyonlarını Türkiye’de başlattı. O yönetici de, sanırım bir müddet başdenetçi olarak da çalışmıştır.

Devamı daha sonra…

About Selçuk Aytimur

Yolun yarısını geçeli çok olmakla birlikte, bana hiç öyle gelmiyor daha
Bu yazı Genel, Yönetim içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

4 Responses to Türkiye’den Kalite Manzaraları 4 : Kalite Derneği ve Sonrası…Bureau Veritas

  1. Huseyin Cetin dedi ki:

    Selcuk bey!
    Uzun zaman sonra sizden tekrar haberdar olmaktan memnun oldum.
    Gecmiste beraber calismamizdan hep pozitif seyler kaldi.
    Bu acidan yillar sonra belki bir ara tekrar yuzyuze gorusmek mumkun olur.
    Hem Eskisehir ve hem de Ankara’da calistigim icin bahsedilen kisileri ve firmalari biliyor , hatirliyorum. Yazinizi bir hatirat gibi okudum.
    Baliga duskunlugunuzu de iyi biliyorum. Bunu gecen hafta sonu yazdiginiz ve fotografladiginiz hikayeden de tazelemis oldunuz.
    Tabii birlikte ilk defa sizle kalamar yemem de benim icin farkli bir tarih olmustu.
    Sihhat ve afiyet dileklerimle.
    Huseyin Cetin

    • selçuk aytimur dedi ki:

      Merhaba Hüseyin, Internet’in ve blogların güzelliklerinden birisi de bu işte:-)) Yıllar sonra insanlar birbirlerini bulabiliyor tekrar. E mailim blogda kayıtlı (“ben kimim” de) Tekrar görüşürüz umarım..

  2. Sinan Kayalıgil dedi ki:

    Selçuk,

    Yazı dizini keyifle izliyorum.
    Endüstride kalite işlerinin derinine ve özeline dalmadan, ama uygulamacı dünyasını enfes anlatiyorsun.

    Bu sömestre seni seminer dersimizde (IE 422- şu Erol ile müsemma, asıl işleviyle öğrenci için üyük ölçekte sosyalleşme dersimiz) konuk etsek de, “Kalite Yolculuğu”nu istediğin başka şeyleri de katarak yeni mezun olacaklara aktarsan ne iyi olur.

    Sevgiler

Sinan Kayalıgil için bir cevap yazın Cevabı iptal et