İnsanlık Halleri

İnsanların çeşit çeşit, değişik huyları, özellikleri oluyor. Sevecenlik, alınganlık, bencillik, ukalalık, çok bilmişlik, aldırmazlık, korkaklık, çekingenlik, saldırganlık, utangaçlık, utanmazlık, konuşkanlık, konuşmayı sevmeme, kalabalıktan çekinme, yalnızlığı sevme, kendini küçük görme, kendini büyük görme, tepeden bakma, yüksekten korkma, dobra olma, sinsilik, kendine güven eksikliği, kendine aşırı güven, içine kapalı olmak…  vb bir sürü şey var ilk aklıma gelen. Bu özelliklerin bir kısmı genlerimizden geliyor olabilir. Bir kısmının da sonradan edinildiğini ve güçlendiğini düşünüyorum. Sadece düşünmüyorum aslında, böyle olduğunu da görüyorum.

7- 8 yaşlarımda küçücük bir çocukken yatak odamızda yalnız başıma idim. Odanın ışığı kapalı idi, salondan gelen ışığın çok zayıf aydınlığında orada ne yaptığımı anımsamıyorum tam olarak. Ama bir fişi duvardaki prize  takmaya çalıştığımı iyi anımsıyorum, küçücük parmaklarımla. Birden tüm vücudumu sarsan kuvvetli bir titremeyle sarsıldığımı ve bir çığlık atarak salona annemle babama koştuğumu da iyi anımsıyorum. Korkuyla anneme sarıldım. Annem ne olduğunu anlamak için  beni elimden tutarak karanlık odaya geri götürmeye çalıştığında korkuyla ayak diremiştim. O günden sonra yıllarca karanlık sokaklardan, odalardan, salonlardan korktum; ışığını yakmadan karanlık odalara giremedim.

Sinarit balığıBen balığı çok severim ve kafasının içine kadar yerim, beynini bile bırakmam. Balığın boyutu fark etmez.  Kafası ayıklanamayacak kadar küçükse öylece yerim; yok, biraz ele gelir bir büyüklükte ise kafayı parçalayarak o küçücük beynini de çıkarır yerim. Balık beyni çok faydalıdır, ihmal etmemek gerekir ve hepimize gereklidir.  Balık yerken de parmaklarımı kullanmaktan çekinmem. Yıllar önce bir fabrikada yönetici iken arkadaşlarla toplanıp balık yemeye gittik. Sanırım levrek sipariş ettik hepimiz. Levreğin kafası büyük olduğu için parçalanmaya uygundur, beynini çıkarır yersin. Arkadaşlar, sağolsunlar kibar oldukları için çatal bıçakla yerken ben gereğini yaptım. Gülüşüp eğlenerek yiyip içiyoruz. Sıra önümdeki balığın kafasına ve beynine geldi. Bir başka yönetici arkadaşın kafayı bir tarafa ayırdığını görünce ismiyle seslenerek takıldım “…. beynini yesene, lazım sana” Aklımca hem espri yapmış oldum, hem de ona iyi bir şey önerdim. Arkadaşımız bir an durdu, bana sertçe baktı ve soğuk bir sesle  “Bana öyle espri yapma lütfen bir daha ” dedi. “Yahu, ne var, balık beyni çok yararlıdır, hepimize lazım, ne var bunda alınacak” mealinde itiraz ettim ama o buz gibi devam etti “Yok yapma bana öyle espri!”

Anladım ki bir problemle karşı karşıyayım. Sustum ve kendi balığımın beynini yedim afiyetle; bana lazım çünkü.

Balık beyni üzerine bu tarz bir yaklaşım, birisinin beyinsiz olduğu veya kafasının az çalıştığının söylendiği anlamına gelir mi? Sanırım öyle anladı bizimki. “Yağmur yağacak galiba” deyince “Sen bana kaz mı demek istedin?” diye kızmak gibi bir şey gibi geliyor bana.  Bana bu espri yapılsa, ki yapanlar da olmuştur, gülüp geçerim önümdeki balığın beynini afiyetle yerken! Gülüp geçen ve çok arkadaşım da olmuştur.

Bu olaydan yıllar sonra genç yönetici-patronlara bir eğitim veriyordum. Eğitimin konusunu anımsamıyorum şimdi ama yöneticilik vasıfları ve bunların iyileştirilmesine ilişkin bir şey olmalı. Otoritenin kaynağı, bilgi, güven duygusu eksikliği, kendini küçük görme veya büyük görme gibi konulardan bahsediliyordu. Yukarıdaki olayı anlattım örnek olarak; ve kibarca uyardım ve ” Bu tür esprilere kafayı takıyorsanız, sizde bir yanlış var demek olabilir.Sizin beyninizi, aklınızı, yaptığınız işler, davranışlarınız, duruşunuz, yürüttüğünüz fikirler, bilgi birikiminiz, objektifliğiniz vb belirler. Bunlardan eminseniz, bu espriden alınmanın bir anlamı olamaz. Aldırmayın gülüp geçin” mealinde bir şeyler ekledim.  Katılımcıların arasından, büyükçe bir işletmenin çok sevdiğim yönetici patronu elini kaldırdı ” Hocam bana bu espriyi yapsanız ben de alınırım!”  Kendisine nazikçe önce yönettiği işletmeye ve yaptıklarına bir bakmasını ve sonra verdiği yanıtı tekrar düşünmesini söyledim.  “Tamam, ama, yani…”   itirazı zayıflayarak devam etti, ve sustu. Böyle bir cümlenin açıkça saldırgan bir tutumla ve hakaretamiz olarak söylenmedikçe kızılacak, alınılacak hiç bir tarafı yoktur; ta ki içinizde bir yerlerde zayıf bir nokta olmasın.

Ancak, zayıf ve kendinden emin olmayan insanlara yaklaşırken dikkatli olmak gerektiği de çok açık. Empati işte burada çok önemli rol oynuyor. Aslında kendinden emin olmayan insanlar genellikle tam tersi bir davranış içinde olabilirler..Zor bir durum yani…

About Selçuk Aytimur

Yolun yarısını geçeli çok olmakla birlikte, bana hiç öyle gelmiyor daha
Bu yazı Yaşam, Yönetim içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın